haberimeser.tr.gg
  RAF ÖMRÜ !!!!!!!!!! son kullanma tarihine bakıyoruz ama...........
 

RAF ÖMRÜ !!!!!!!!!! son kullanma tarihine bakıyoruz ama...........



Son kullanma tarihimiz uzuyor mu?..........
 
Markete gittiniz.
 
Yeşil sapları, şık karton kutuları, minik-yeşil etiketleri; Tek renk, tek ses, tek yürek halleri; Yüksek fiyatlarıyla tezgâhların yıldızı, kan kırmızı domatesler.
 
Yediniz mi?
 
Yiyeceksiniz!
 
Zira onlar, modern dünyanın gurur kaynakları.
 
"Tatmin olma" duygusu köreltilmiş, "yeter" sözünü defterinden çoktan silmiş insan evladının zeka ürünleri onlar.
 
Onlara şimdi domates diyorlar.
 
Devasa seralarda, tümüyle bilgisayar kontrolünde, topraksız koşullarda (su kültürü) yetişiyorlar.
 
Her birinin köküne birer serum hortumu bağlı, damla damla dökülüyor azotlar, fosforlar, kalsiyumlar...
 
Hava mı lazım?
 
Pompalar var, suyun içine gerektiği kadar hava basıyor.
 
Güneş mi lazım?
 
Cıvalı ampuller var, fotosentezi artıran yüksek basınçlı ışık basıyor.
 
Kuş mu lazım?
 
Aşk olsun!
 
Zamanı gelince, salınıyor bambus arıları içeri; Dölleniversinler, kurda-kuşa muhtaç olmadan..
 
Çünkü onlar doğanın güvensiz derbederliğine terk edilemeyecek kadar değerliler.
 
Onlar, öbür dünyaya giderken yanımızda götüreceğimiz yatlar, katlar, plazmalar, plazalar...
 
Hala markettesiniz.
 
Süt içip kemikleri geliştirmek gibi bir inancın peşinde, dolaşıyorsunuz raflarda.
 
O, beyaz sıvının içinde protein, vitamin, bir sürü bakteri, mineral filan olduğunu düşünüyorsunuz.
 
Nasıl söylemeli, bilmem ki?
 
Aramızda kalsın ama, onun içinde artık bir şey yok!
 
İyisi mi bunu size, Cerrahpaşa Tıp Fakültesi'nden Prof. Dr. Ahmet Aydın söylesin "Süt sağlıklı bir içecekken, raf ömrünü uzatmak için pastörizasyon, yüksek ısı uygulaması (UHT) ve homojenizasyonla çok zararlı bir ürün haline getiriliyor. Bu işlemlerle sütün içindeki tüm bakterileri öldürülüyor. Pastörizasyon, sütün vitamin ve mineralle zenginleşmesini engelliyor, sindirim enzimlerini tahrip ediyor, tahrip olan ve sindirilmeyen protein parçacıkları, bağırsaktan kanımıza geçiyor, vücut da bunları düşman olarak algılıyor ve bağışıklık sistemini tahrip ediyor. İnsan vücudu tahrip oluyor ve alerjik hastalıklara, bağışıklık sistemi hastalıklarına, romatizmal hastalıklara neden oluyor. Çocuklarda görülen kronik orta kulak iltihabının altında da süt kullanımı vardır..."
 
Hadi bunları geçtik bir kalem. Siz o sütü veren ineğin başına gelenlerden haberdar mısınız?
 
İnek inek olmaktan çıkalı çok oldu.
 
Önüne konan her şeyi yiyen, bol hormon ve antibiyotikle ayakta durabilen, deri kaplı et parçaları onlar.
 
Günde 100 kilo süt(!) veren inek yaptılar.
 
Ne demek biliyor musunuz bu?
 
Market arabasını sürmeye devam.
 
Üzümleri gördünüz mü?
 
Sanki bağdan yeni gelmişler. Dip diri, ip iriler.
 
Nereden geliyor bunlar?
 
Şili'den.
 
Şili mi?
 
Evet!
 
Kaç gündür buradalar?
 
3-5 gün oldu.
 
Düşünün, Şili'nin bir köyünde topluyorlar bunları.
 
Uzun yolculuklar sonunda bize geliyor. Bir süre bizim manavda bekliyor.. Alıyorsun eve getiriyorsun, evde de 3-5 gün daha, bana mısın demiyor.
 
İyi ama, nasıl?
 
Şahane şeyler var, adına ilaç diyorlar. Üzümlere verilen bu ilaçlardan birinin etiketindeki faydaları sayalım mesela:
 
* Dane büyüklüğünü artırır,
 
* Dane ağrılığını artırır,
 
* Dane şeklini daha düzgün olarak değiştirir,
 
* Tam olgunlaşmada bile daneye parlak sarı yeşil rengini verir,
 
* Güçlü üzüm çöpüne rağmen dane sıkıca sapa bağlı kalır. Bu yüzden yükleme taşıma esnasında danelenme nedeniyle olabilecek kayıplar azalır,
 
* Dayanıklı ve dirençli kabuk sayesinde hasat ve hasat sonrası olabilecek yaralanmalar en aza iner, hastalıklara direnç katar,
 
* Kullanım dozu yükseldiğinde sofralık üzümlerde hasadı geciktirir,
 
* Yüksek kalite ve standart sağlar,
 
* Raf ömrü uzar
 
Daha durun!
 
Petunya ve karnabahar geni konmuş mısırlardan yapılma cipsleri de yiyeceksiniz.
 
Geceleri de bahçenizi denizanası geniyle donatılmış buğdaylarla aydınlatacaksınız.
 
Diyebilirsiniz ki, "hep olumsuz tarafından bakma, bu gelişmeler olmasa açlığın önüne geçilemez". İyi ama açlığın nedeni gıda üretimindeki yetersizlik değil ki!
 
Tam tersine, bu gün dünyada gıda üretiminde fazlalık var. Öyle ki, tüm üretilen besinleri toplayıp, dünyadaki insan sayısına bölseniz, kişi başına günlük 2 kilo gıda düşüyor.
 
Bu hepimizi besler de, yus yuvarlak bile yapar.
 
Sorun gıda üretiminin yetersizliği değil, aç olanların gıda alacak paralarının olmaması.
 
Ama daha da vahimi, biz de o süt, domates, üzüm gibi oluyoruz.
 
Neye ağlayıp, neye güleceğimizi birileri bize anlatıyor.
 
Kimi sevip, kimden nefret edeceğimizi de.
 
İnsan ilişkilerini artık klavye ve monitör üzerinden kuruyoruz.
 
Gün geliyor, öldürüyoruz.
 Adına "bilgi" dedikleri rafine verilerle zihnimizi doldurup, enselerinde bar kod yapıştırılmış mamül ürünler oluyoruz.
 Ne diyelim?
 Raf ömrümüz uzun olsun!



POZiTiF ENERJi..ııIIIıı Bu ülkeyi tanIyor musunuz


Bu ülkede ezan okunurken mutlaka durup dinlersiniz.Zira hiçbir minarede
> sonuna kadar açılmış , yarısıda patlak hoparlörler yoktur.Müezzin şerefeye
> kadar zahmet edip çıkar ve oradan okur.Ve gerçekten çok güzel okur,herkeste
> dinler.
> *Caminin 5-10 metre ilerisinde ki bir kafede yada barda istediğiniz alkollü
> içkiyi içebilirsiniz.Kimse ,olmaz ! burası camiye 100 metreden yakın, ruhsat
> verilmez falan demez.
> *Kadınlar yasalar önünde gerçekten birinci sınıf vatandaştır.Mirasta kız
> çocukları daha önde tutulur.Kadın istemediği sürece boşanmak çok zordur.
> veee en çarpıcı fark ta şudur; Bir kadına arabınızla çarpıp yaralarsanız
> alacağınız ceza ,erkeği yaraladığınız zaman alacağınız cezadan yaklaşık % 50
> daha fazladır.
> *Çöldeki bedevi bile ana dili gibi Fransızca konuşur.
> *Evet, dediğiniz gibi , çölde LandRover la bizi safariye götüren şoför ,
> dümdüz ve kaymak gibi bir asfalt yolda günlerce , saatte 60 km. hızın
> üstüne çıkmayarak beni deli etmişti.
> *Ne tarihi dokuları , ne de cennet gibi bir doğaları var . Aslında ,yılan,
> akrep ve çölden başka hiçbir şeyleri yok.Ama Şubatta da Mayıs ayında da ,
> her taraf turist kaynıyor. çok daha fazla.
> *Etrafta bir tane bile maganda göremezsiniz.
> *Zeytin ağacı ve zeytin üretimi neredeyse bizim kadardır.Ülke büyüklüğü
> bizimkinin BEŞTE BİRİ.Nüfusta yaklaşık SEKİZDE BİRİ !!!
>
>
>
> BU ÜLKEYİ TANIYORMUSUNUZ ?
>
> 1- Halkı % 100 müslüman.
>
> 2- Cumhurbaşkanını halk, başbakanı parlemento seçiyor.
>
> 3- Nüfusu 9 milyon. Ülkede 35 üniversite, 80 kolej var. Her branşta
> eğitim veriyorlar.
>
> İlkokul birinci sınıftan, master veya doktoraya kadar tüm eğitim
> ücretsiz.
>
> 4- Aile planlaması yasası, 1956 yılında hazırlanmış.
>
> 5- Bu yasa gereğince her aile 3 ten fazla çocuk yapamıyor.
>
> 6- Resmi nikah, tek geçerli aile sistemi. İmam nikahlı ikinci eş
> yasalarla yasaklanmış.
>
> 7- Ülke, çevre değerlerini yasalarla kabul ettiğinden her yer
> tertemiz. Çünkü çevreyi
>
> kirletenler hapis cezası ile cezalandırılıyor.
>
> 8- Ülkede fakir yok.
>
> 9- 800 gr ekmeğin fiyatı 30 kr.
>
> 10-Bir kg dana bifteği 13 tl
>
> 11-Bu ziraat ülkesinin ihracat malları zeytinyağı,tahı
> llar,portakal, limon . ton balığı.
>
> 12-İthalat çok yüksek vergilere tabi.
>
> 13-Türban resmi daireler ve eğitim kurumlarında yasak ancak sosyal
> yaşamda serbest.
>
> 14-Her vatandaş, devletin tüm kurumlarına ve çalışanlarına büyük
> saygı duyuyor..
>
> 15-Turisti mutlu etmek için, golf sahaları, buz pateni salonları,
> turistik otelleri ve
>
> casino'ları mevcut.
>
> 16-Yılda bir kez ağaç festivali düzenleniyor. Her vatandaş bu
> festival sırasında bir ağaç
>
> dikiyor.
>
> 17-Yılda bir kez dağa tırmanma festivali düzenleniyor. Hemen hemen
> her ülkeden bu ülkedeki
>
> boynuz dağına tırmanmak için turistler akın ediyor.
>
> 18-Ülkede 60 milyon zeytin, 3.5 milyon portakal ve 800 bin adet
> limon ağacı var.
>
> 19-Kadınlar, yüksek tahsilli ve işgücünde yerlerini almışlar.
>
> 20-Din ve devlet işleri tamamen birbirinden ayrı. Tam bir laiklik
> abidesi.
>
> 21-Başkentin ana caddesinde kocaman posterde, bir kadın polisin 3
> çocuklu
>
> bir hanımı trafikte yönlendirilişi gözüküyor.
>
> 22-Bu posterin altında şöyle yazıyor.''Ülkemizdeki işkadınları,
> sokak düzenimizi sağlamakta
>
> baş etkendir.
>
> 23-Her öğrencinin birinci lisanı arapça, ikinci mecburi lisanı
> fransızca dır. Bunun haricinde
>
> isteyenlere 5 yıl ingilizce eğitimi veriliyor.
>
> 24-Ülkenin dış borç gibi bir derdi yok.
>
> 25-Her taraf çiçek çimen ve ağaçlarla süslenmiş.Bunları koparan,
> yolan, sertifikasız ağaç
>
> budayan herkese hapis cezası veriliyor.
>
> 26-Yan sokaktan gelen araba olmadığından emin olan taksi şoförleri
> bile STOP yazılı levhada
>
> mutlaka duruyorlar.
>
> 27-Sokaklarda gezen bir tek başıboş kedi veya köpek yok
>
> 28-Bir şoförün aylığı 400 dolar.Bunun dörtte birini kiraya veriyor.
> Ayrıca en az % 12 si
>
> vergi ve sigortaya gidiyor eşi de çalışıyor.
>
> 29-Buranın insanları ülkeleriyle gurur duyduklarını söylüyorlar.
>
> 30-Toplu taşıma tramvay, tren, dolmuş, otobüs, taksi ve feribotlarla
> yapılıyor.
>
> 31-Emeklilik yaşı 60 olarak belirlenmiş. Her vatandaş vergisini
> vermekle gurur
>
> duyuyor.
>
> 32-60 bin kişilik üstü kapalı futbol stadyumları var.
>
> 33-Devlette hortumculuk varsa bile, şimdiye kadar hiç duyulmamış ve
> görülmemiş.
>
> 34-İthalattan çok yerli üretime önem veriliyor.
>
> 35-Kentlerdeki duvarlarda sanatçıların yaptığı, bizde bazı
> çevrelerin '' müstehcen''
>
> bulma ihtimali olan kadın resimleri yer alıyor.
>
> 36-Art deko tarzı süslü mimariyi yansıtan eski binalar çok iyi
> korunmuş durumda.
>
> 37-Siyasette 4 parti var.Bu yıl yapılacak başkanlık seçimine 2 aday
> katılacak.
>
> Hükümette 24 bakan var.
>
> 38-Hafta sonu cumartesi ve pazar günleri olarak kabul edilmiş.
>
> 39-Bizim paramız dış ülkelerde geçerli olmadıkça kendimizi yeterince
> kalkınmış
>
> hissetmeyiz diyorlar.
>
> 40-Halk sürekli çalışıyor ve üretiyor. Lüks ve ihtiras peşinde olan
> yok. Kazanç
>
> ''eşitlikçi'' bir biçimde paylaşılıyor. Bu apaçık belli oluyor.
>
> Bu ülkenin adı Tunus. Hani örnek aranıyor ya? Türkiye, Mısır falan
> deniyor ya?
>
> Neden kimsenin aklına Tunus gelmiyor.


--
selamlar,
Faruk



ABD'li gazeteciden dehşet verici iddia



ABD'li gazeteciden dehşet verici iddia
 
 
İnsanları kısırlaştırma planının ayrıntılarını duyunca şok olacaksınız!
 
"Norveç 'teki Tohum Deposu Dünyayı Ele Geçirme Planının Bir Parçası"

Alman asıllı Amerikalı araştırmacı-gazeteci F. William Engdahl, tarım sektörünü elinde tutan GDO devlerinin insanlık için gerçek bir kıyamet yaratacağını söylüyor. İddiaları son derece ürkütücü. Norveç'teki küresel tohum deposuyla amaçlanan arî üstün ırk yaratmak mı yoksa istenmeyen ırkları yiyeceklerle kısırlaştırmak mı? "Kıyamet tohum deposu" olarak da bilinen Svalbard hariç dünyadaki diğer tohum depolarını bekleyen "kıyamet"i kim koparacak? Engdahl sorularımızı yanıtladı.
 
Yeni Aktüel Dergisini 29 Kasım - 5 Aralık 2007 tarihli 125. sayısında "Kıyamet Kapısı" başlığıyla kapak konusu olarak işlediğimiz ve 26 Şubat 2008'de tamamlanacağını duyurduğumuz "proje", tamamlandı. Norveç'in kuzeyindeki Spitsbergen adasında "Svalbard Küresel Tohum Deposu" adı verilen o ambar, Mart 2008 itibariyle resmen faaliyete başladı. Donmuş bir dağın 130 metre altına inşa edilen ambarda şu anda dünyanın dört bir yanından yaklaşık 3 milyon farklı tohum özel ambalajlarda saklanıyor. Kuzey Kutbu'na 1100 kilometre uzaklıkta olan buzdağı ambarında bazı dayanıklı tohumlar 1000 yıl kadar bozulmadan kalabilecek. Her türlü nükleer saldırıya, patlamaya ve depreme dayanıklı olan bu tohum deposuna "kıyamet tohum deposu" da deniyor. Dünya üzerindeki tüm tohum çeşitlerini biraraya getirmeyi hedefleyen ambarın amacı, gelecekte dünyanın başına gelebilecek nükleer savaş, meteor düşmesi veya iklim değişimi gibi bir felaket durumunda, tohum çeşitliliğinin korunmasını sağlamak.
 
 
Buraya kadar her şey gayet iyi niyetli görünüyor. Ancak Alman asıllı Amerikalı araştırmacı-gazeteci F. William Engdahl'ın bu proje ile ilgili dehşet verici şüpheleri var.
 
Engdahl, tarım sektörünü ellerinde tutan GDO (genetiği değiştirilmiş organizma) devlerinin bizim bilmediğimiz bir şeyler bildiklerini düşünüyor. Spitsbergen' in buzlaşmış kayalıklarının altında "dünyayı ekonomik ve genetik olarak ele geçirme" planlarının yattığını iddia eden Engdahl, teorisini ambar projesi finansörlerinin kimlikleri ve geçmişleri hakkında ayrıntılı hatırlatmalar yaparak ispatlıyor. İlk baskısı 2007'de yapılan, Nisan 2009'da Türkçe'ye çevrilen "Ölüm Tohumları/ Kalıtımın Değiştirilmesinin Arkasındaki Karanlık Oyunlar" adlı kitabın da yazarı olan Engdahl ile "kıyamet muhafızları" dediği finansörlerin kimlikleri, neler yaptıkları ve Svalbard Küresel Tohum Deposu üzerindeki hedefleri hakkında konuştuk.
 
 
Kıyamet muhafızları
 
- Svalbard Küresel Tohum Deposu'nun finansörleri kimler?
Öncelikle, bu ambarın Global Crop Diversity Trust (GCDT- Küresel Hasat Çeşitliliği Örgütü) aracılığıyla işletildiğini söylemeliyim. Nisan 2009 rakamlarına göre 123 milyon dolarlık bir finansmanları var. Roma'da kurulan bu örgütün başında Kanadalı Margaret Catley-Carlson bulunuyor. 1998'e dek New York merkezli Nüfus Konseyi'nin de (Population Council) başkanıydı. Bu konsey John D. Rockefeller'ı n nüfus popülasyonunu düşürmek amacıyla 1952'de kurduğu, aile planlaması adı altında gelişmekte olan ülkelerde kısırlaştırma çalışmaları yürüten bir konsey. Diğer GCDT üyeleri arasında Hollywood Dream Works Animation'a başkanlık eden Lewis Coleman da var. Coleman, ABD'nin en büyük Pentagon anlaşmalı askeri endüstri şirketi olan Northrup Grumman Corporation'ı n da kurul başkanıydı.
Örgütün finansörleri ise;
- Geçen yıl şirketin aktif yönetiminden çekilerek kurduğu Bill-Melinda Gates Vakfı aracılığıyla kendini Asya ve Afrika'daki çiftçilere yardıma adayacağını beyan eden Microsoft'un kurucusu Bill Gates!
- Dünyanın en büyük patentli GDO tohum ve tarım kimyasalları devi ABD'li DuPont / Pioneer Hi-Bred!
- Yine bir ABD'li GDO devi Monsanto!
- İsviçre menşeli GDO tohum ve tarım kimyasalları şirketi Syngenta!
- 1970'lerde 100 milyon dolarlık bir kaynakla "Yeşil Devrim" diye bilinen tohumda gen devrimini başlatan ve tarımsal değişim ile ideal genetik saflığı sağlama çalışmalarını yürütmek üzere dünyanın en büyük vakıflarından birini kuran petrol devi Rockefeller!
- ABD, İngiltere, Norveç, Almanya, İsviçre ve Kanada'dan da devlet fonları aktarılıyor.
Yani özetle, GDO tohumları az gelişmiş ve gelişmekte olan ülkelere yayarak tarlalardan orijinal tohumların kökünü kazıyan şirketler, şimdi dünya üzerindeki tüm orijinal tohumları olası bir kıyamet günü için kutuplarda buzdan bir adaya saklıyor.
Dünyanın pek çok ülkesinde "zaten var olan" tohum depolarına ne gibi bir felaket gelecektir ki, Svalbard'a muhtaç kalınacaktır?
Ebu Garib tohumları nerede?
- Nükleer savaş, iklim değişimi veya meteor düşmesinin dışında bir felaketten mi söz ediyorsunuz?
Evet, planlı bir felaketten söz ediyorum. Bunu anlamak için yalnızca 2003 Amerikan bombardımanından sonraki Irak'a bakmak yeterli. Irak medeniyetlerin beşiği ve binlerce yıl önce buğday tarımının doğduğu yerdir. Ebu Garib'de yüzlerce yılda geliştirilen buğday tohumu çeşitlerinin yer aldığı bir tohum bankası bulunuyordu. Amerikan bombardımanından sonra o tohum mahzeni tarihe karıştı. Artık kimse o tohumların nerede olduğunu bilmiyor. Düşünün, dünyadaki tüm tohum çeşitleri NATO destekli Svalbard'da biraraya getirilip kontrol altına alındığında, dünyadaki diğer paha biçilmez tohum bankalarını savaşlar ve terörist eylemler ile yok etmek çok kolay olacak! Sonrasında da Monsanto ve DuPont gibi devler kendi GDO tohumlarını tüm dünya çiftçilerine tek elden sunabilecekler. Yani tüm tohum çeşitlerini ele geçirdikten sonra dünyanın diğer tohum bankalarını, tekel oluşturabilmek amacıyla yok edebilirler.
"Ari ırk yaratma projesi"
- Peki tekel olma arzusunun temelinde yatan tek sebep ekonomik mi?
Hayır. Bunu açıklamak için önce kıyamet muhafızlarının kimliklerinden ve geçmişte neler yaptıklarından biraz söz edelim. Rockefeller 1971'de Uluslararası Tarım Araştırmalarında Küresel Danışmanlık Grubu olan CGIAR'ı kurdu. CGIAR, üçüncü dünya ülkelerinin bilim adamlarının ve agronomistlerinin (tarım uzmanı) "modern tarım ürünü" kavramlarında uzmanlaşmaları ve ABD'de öğrendiklerini ülkelerine götürmeleri ile yakından ilgilendi. GDO'lu "Gen Devrimi"nin yaygınlaşması için paha biçilmez bir etki şebekesi oluşturdular. CGIAR, daha etkin olabilmek için BM Gıda ve Tarım Örgütünü (FAO), BM İlerleme Programı'nı ve Dünya Bankası'nı da işin içine dâhil etti.
"Rockefeller Hitler'in de finansörüydü"
Üstün ırk yaratma projesi tanı ola­rak nasıl bir şey?
Rockefeller Vakfının ve zengin finans kurumlarının 1920'lerden beri genetik olarak üstün ırk yaratmayı meşrulaş­tırmak için kullandıkları öjenik bilimi daha sonradan genetik mühendisliği olarak değiştirilmiştir. Hitler ve Nazi­ler buna ari üstün ırk diyorlardı. Hit­ler'in öjenik çalışmaları da bugün Sval­bard'a milyonlarca dolar akıtan Roc­kefeller Vakfı tarafından finanse edil­mişti. Rockefeller Vakfı, Third Re-Ich's Kaiser VViIhelm Instilutcs'nü n ari ırk öjenik çalışmalarını finanse ediyor­du. 2. Dünya Savasında ABD resmi olarak savaşa Hitler Almanya'sının karsısında olarak girerken, Rockefel­ler Standard Oil Group, illegal olarak Alman Luftvvaffe ve VVehrmacht bir­liklerine petrol nakline devam etti. Bununla ilgili ABD Senato araştırma­sı da yapıldı.
Rockefeller Vakfı insanı "gen dizilim­lerine" indirgemeye çalışan sözde mo­leküle! biyoloji bilimini yaratmıştı ve sonunda insan («elliklerini istenen şe­kilde değiştirmeyi amaçlıyorlardı. Hit­ler'in Öjenikçi bilim adamları 2. Dünya Savasından sonra sessi/ce ABD'ye gö­türülmüş ve Çeşitli yaşam formlarının genetik olarak tasarlanması konusun­ da ilk adımları atmışlardır.
Gıdalar ile negatif ojenik
Amaç tarım yani gıdalar üzerinden üstün ırk yaratmak mı?
Aslında daha da kötüsü. Rockefeller, Carnegie, Harriman ve diğer zengin elit aileler tarafından fonlanan öjenik (üstün ırk yaratma) lobisinin 1920'den beri biricik amacı "negatif öjenik"tir. "Negatif ojenik" istenmeyen soyların sistemli bir şekilde yok edilmesidir. Aile Planlaması Enternasyonalin ku­rucusu, koyu öjenikçi ve Rockefeller ailesinin yakın dostu Margaret Sanger, 1939'da Harlem'de "Negro (Zenci) Projesi" adı altında bir proje başlattı. Bu projenin ne olduğunu bir arkadaşı­na yazdığı mektupta açıkça dile getiri­yordu: "Negro (Zenci) nüfusu ortadan kaldırmak istiyoruz".
20 yıllık kısırlaştırma projesi
Negatif öjenik bir kısırlaştırma pro­jesi mi?
Örnekler üzerinden gidelim. Küçük bir Kaliforniya biyoteknoloji şirketi olan Epicyte, genetik mühendisliği marifetiyle, yendiğinde erkeği kısırlaş­tıran bir mısır geliştirdiklerini açıkladı. Epicyte, Svalbard'ın iki sponsoru olan DuPont ve Syngenta ile teknolojilerini yaymak için ortaklık kurmuştu. Çok il­ginçtir ki Epicyte, genetiği değiştiril­miş sperm öldürücülü mısırı ABD Ta­rım Bakanlığfndan (USDA) aldığı araştırma fonuyla geliştirmişti. Bir başka örnek; 1990'larda BM Dün­ya Sağlık örgütü, Nikaragua, Meksika ve Filipinler'de 15 ila 45 yaşları arasın­daki milyonlarca kadının tetanoza kar­şı aşılanması için bir kampanya başlat­tı. Erkekler de tetanoz olabilirdi ama aşı erkeklere yapılmadı. Bu şüphe uyandırıcı durumdan ötürü Katolik bir kilise organizasyonu olan Comite Pro Vida de Mexico (Meksika Yaşam Komitesi) aşıları test ettirdi. Test sonuç­ları ile, Dünya Sağlık örgütü'nün (WHO) yalnızca çocuk doğuracak yaş­taki kadınlara dağıttığı aşıların Chorionic Gonadotrophin (hCG) içerdiği ortaya çıktı.
Doğal bir hormon olan hCG, tetanoz toksoid taşıyıcılarıyla birleştiğinde kadınların hamile kalma­sını engelleyen antikorları üretiyordu. Daha sonradan ortaya çıktı ki Rocke­feller Vakfı, Rockefeller Nüfus Kon­seyi, Dünya Bankası ve ABD Ulusal Sağlık Enstitüleri, Dünya Sağlık örgü­tü (WHO) için tetanoz taşıyıcın bir kı­sırlaştırma aşısı üretmek için 1972'de 20 yıllık bir proje başlatmışlardı. Ayrı­ca Svalbard Kıyamet Tohum Deposu'nun ev sahibi Norveç hükümeti kısırlaştırıcı aşının üretilmesi için 41 mil­yon dolar bağış yapmıştı!
Hibrid tohumlarla tekel tuzağı
Rockefeller' in gelişmekte olan ülke­lerde yürüttüğü Yeşil Devrim çalışma­larına bu açıdan bakınca korkunç gö­rünüyor…
Rockefeller Vakfı 1946'da sadece adı yeşil olan "Yeşil Devrim"i başlattı. Neydi Yeşil Devrim? 60'larda Rocke­feller'in çalıştığı Meksika, Hindistan gibi ülkelerde daha çok ürün veren ıs­lah edilmiş tohum çeşitleriyle açlık so­rununu büyük ölçüde çözmeyi vaat ediyordu. Yıllar sonra. Yeşil Devrim'in aslında Rockefeller ailesinin ileride tekelleştirebilecekl eri bir tanın ısı geliştirme planı olduğu ortaya çıktı; tıpkı yarım yüzyıl önce petrol endüstri­si işinde yaptıkları gibi.
Nasıl tekelleştiler?
Yeşil Devrim gelişmekte olan piyasa­larda yeni hibrid tohumların üretilme­sine dayanıyordu. Hibrid tohumlar üreyemedikleri için çiftçilerin her sene tohum alması gerekiyordu. Hibrid to­hum patentlerinin DuPont / Pioneer Hi-Bred'in ve Monsanto'nun başını çektiği bir avuç dev tohum şirketinin elinde toplanması daha sonra GDO'lu tohum darbesi için yolu açtı. Hibrid to­humlar ve bu tohumların ihtiyaç duy­duğu kimyasal gübreler, çiftçileri tarım ve petro-kimya şirketlerine bağımlı hale getiriyordu. Bu gübreler Rocke­feller kontrolündeki büyük petrol şir­ketlerinin ürünüydü. Ot ve böcek ilaç­lan da petrol ve kimya devleri için ek pazarlar oluşturuyordu.
Yeşil devrim aslında bir "kimyasal darbeydi". Geliş­mekte olan ülkelerin yüksek miktarda­ki gübre ve ilaç girdisini finanse etme­leri mümkün değildi. Bu nedenle Dünya Bankasından kredi notu ala­rak ve ABD hükümetinin garantisi al­tındaki Chase Bank ve diğer New York bankaları aracılığıyla özel borç­lar aldılar.
Sonuç?
Bankalara ve tefecilere borçlanan çift­çiler genellikle topraklarını kaybetti­ler, iş aramak için şehirlere göç ettiler; fabrikaların ucuz işçi açığı da kapan­mış oldu.
Patentli biyolojik silah Peki ya bugün?
Bugün de Gates ve Rockefeller Afri­ka'da Yeşil Devrim adı altında bir pro jeye daha milyonlar yatırıyor. Amaç yi­ne GDO tohumların ve kimyasalların yaygınlaştırılması . Bunun için pek çok teşvik ve kampanyalara başvuruyorlar.
Büyük bir tekelleşme tehdidiyle kar­şı karşıyayız...
Plan işlerse tüm dünya birkaç tohum devinin kölesi olacak. Washington'dan gelen emirler doğrultusunda Washington'un siyasetlerine karşı olan üçüncü dünya ülkelerine tohum ver­ meme olasılığı da var. Ayrıca pirinç, mısır, buğday ve soya gibi dünyanın temel gıda üretimi için patentli to­humların üretimi korkunç bir biyolo­jik silah olarak da kullanılabilir. Ge­netik müdahalelerle öldürücü gıdala­ra çevrilebilirler.
 
 

 


               

                 

(Hep yaşayacakmış gibi öğren,yarın ölecekmiş gibi yaşa)
 

 
  Bugün 16 ziyaretçi (142 klik) kişi burdaydı!  
 
Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol